9 Haziran 2010 Çarşamba

fotoğrafçı kadın olabilmek...




Fotoğrafçı kadın olabilmek...Fotoğrafı çekilen değil de fotoğrafı çeken kadın olabilmek ya da fotoğraf üzerine kafa yoran kadın olabilmek...Olabilmek: Barthes'ın punctum'u gibi değil mi? Yaralı, delip geçen bir süreç olabilmek de! Hele ki kadına yüklenen daha doğrusu biçilen rollerin onu ezip geçtiği bir yerde ve zamanda. Böyle bir yerde ve zamanda düşler kurup düşüne sahip çıkabilmek kadar değerli olan bir şeyler daha var. Olabilmek için onaya mı ihtiyacın var? Bu onayı verecek olanlar kimler? Neden sorularını arka arkaya sormaya başlarsan engellenirsin...

Evinde oturmadığın için suçlusun. Gezdiğin için suçlusun. Düşündüğün için suçlusun. Altından kalkabilecek misin? Neden altından kalkmak zorunda olalım ki? Umursamayalım...Umursamamakla çözülseydi keşke.Öyle bir yerde ve zamandayız ki olabilmek meselesi tehlikeli. Ev kadını ol! İş kadını ol! Ama sakın olanaklarının farkında olma...Olabilemezsin!

Fotoğraf makinemden utanmak istemiyorum. Kendimden utanmakla başladığım utanma yolculuğu bitsin istiyorum. Ben kadınım! Ben güzeli sorgulamaya çalışan bir kadınım. Dur orada arkadaşım demesinler bana. İçimdeki ses dur derse o daha da fena. Kırmızı ışıklar var sürekli. Tabular... Olabilmenin büyüsünü yaşamamıza engel tabularımız var. Fotoğraf makinemden utanmak istemiyorum. Siz o karenin içine girdiğinizde amacım sizi o kareye sığdıramamak aslında! Yaşanılan utanç dolu savaşlar, töre cinayetleri var. Amacım başarılı olmak olmamalı. Çünkü böyle bir dünyada yanılmak daha iyidir her zaman. Aklın çıkarlar peşinde koştuğu ve duyguların da ona ayak uydurduğu bu zamanda fotoğrafçı kadın olabilmek hem aklı hem de duyguları çıkardan uzaklaştırabilmek demek değil mi? Böyle bir dünyada yaşarken herkes isminizi duysa ve ne kadar başarılı deseler ne değişir ki sizin için? Oysa siz başka kadınlara olabilmeyi anlatabilirseniz çok şey değişmez mi?

Canla başla olabilmek…Sanatçı olabilmek. Olabilmenin farkında olmak…Tüm bunlar önemsiz görünebilir ilk başta. Yüzeysel bakarsanız önemsizdir. Derin düşüncelere dalmanız engellenecektir size doğal gibi gelen yapaylıklar tarafından. Siz engellenmelere rağmen canla başla olabiliyor musunuz? İç meselelerinizin içinde körelmeniz için o kadar çok zamanınız var mı? Kendime de soruyorum bu soruyu. İç meselelerin çözülmesi belki de sizin dışarı dediğiniz yere bakmanızla mümkündür ve bu dışa bakışı fotoğraf makinenizle yapabilirsiniz. Saygıyla dışarı baktığınızda iç meselelerinizin önemsizliğiyle karşılaşabilirsiniz ve bu sizin kendinizi kötü hissetmenize neden olabilir. Bu noktada dikkatli olalım.

Kitaplar okumadan, okuduklarınız üzerinde düşünmeden ve tartışmadan da bakabilirsiniz dışarıya ama bu noktada da tuzaklar var. Kitaplar ya da bir konu üzerinde bilgili olmak onu her açıdan tanıyabilmektir ve bu da önyargıyı ortadan kaldırır. Fotoğrafçıysanız meseleniz var demektir. Fotoğrafçı kadın olabilmek ise meselenizi derinlemesine ve duyarlılıkla ele alabilecek kadar cesur olmanız demektir. Bir konuyu derinlemesine ele almak için iç meselelerinizle yetinmemelisiniz. Yetinmemeliyiz.

Başka kadınlara olabilmeyi anlatmak istiyorsunuz ama bunu sadece sözcüklerle yapamazsınız. Eylemlerinizle ve eylemlerinizin ardındaki niyetle de ilgilidir bu. Çoğu zaman hayal kırıklığına uğramanıza rağmen olabilmenin tek başınalığı sizi sürekli rahatsız ediyorsa mücadele etmelisiniz. İçinizdeki bir ses sen elinden geleni yaptın diyecektir sürekli. O ses yanıltıcıdır. Çünkü bu yerde ve bu zamanda yapabileceklerinizin sonu yoktur.

yasemin şenyurt
2010 ankara

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder